Balık eti, diğer et ürünlerine göre bağ dokusu bulunmadığından daha yumuşaktır. Balıkların kasları kısa lifler ve gevşek dokulardan oluştuğu için eti diğer etlere göre daha çabuk bozulur. Bu yapısı nedeniyle pişirme süresi de diğer etlere göre daha kısadır. Fazla pişirme ve uzun süre marine etme, balık etinin liflerine ayrılmasına neden olur. Eskiden balıkçıların “Fakir gıdası değil, fikir gıdası bu! ” diye bağırarak sattıkları balığın besin değeri açısından ucuzu ve pahalısı arasında fark yoktur.
Çok iyi bir besin kaynağı olan balık, düzenli olarak tüketildiğinde vücudun temel besin ihtiyaçlarının çok büyük bir kısmını karşılar. Protein açısından zengin olması, fazla şeker ve nişasta barındırmaması nedeniyle diğer etlere göre daha kolay sindirilir. Balık etinin ortalama %65’i sudan oluşur.
Tiamin (B1), ribofilavin (B2), niasin (B3), folik asit (Bg) gibi B grubu vitaminleri açısından çok zengindir. Fosfor, flor, iyot, kalsiyum, sodyum, potasyum, demir, çinko, bakır ve selenyum minerallerini de içerir.
Ayrıca balıklarda A ve D vitaminiyle birlikte E ve az miktarda da olsa K vitamini de bulunur.
Dünyadaki birçok ciddi kuruluşun yaptığı araştırma sonuçlarına göre, anne karnından itibaren haftada iki kez düzenli balık tüketiminin birçok sağlık problemini önlediği tespit edilmiştir.
Balık eti, sağlıklı bir insan beyninin ortalama %10′ unu oluşturan ve vücudumuz üretmediği için besinlerden almak zorunda olduğumuz çoklu doymamış yağ asitlerinden Omega-3 yönünden zengindir. Sağlıklı yaşam için anne karnından ölünceye kadar tüketilmesi gereken Omega-3′ ün üç çeşidinden ikisi olan EPA (eikosa pentaenoik asit) ve DHA (dokosa hexaenoik asit) balıklarda bulunur.
Bu yağ asitleri, kalp damar hastalıkları, depresyon, migren, eklem romatizmaları, şeker hastalığı, yüksek kolesterol, tansiyon ve kanser gibi hastalıklardan korunmak için önemli temel besinlerdendir ve göz sağlığı, kanın akışkanlığının sağlanması, beyin fonksiyonları açısından da oldukça faydalıdır.